Ali Sirmen: Kader mi?

 
Ali Sirmen: Kader mi? Ali Sirmen: Kader mi?

Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. Sohbet ediyoruz. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. Dayadım tabancayı kafasına. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. Ona iki kişi daha katılıyor. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Otobüsten bileti aldık. Olacağı varsa olur. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. İleride bir muz kabuğu görüyor. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim. . Çektim arabayı sağa. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. ",. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. İnatçı, dediğim dedik. . Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Tartışmaya başlıyorlar. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. ”Şoför bıçkın. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. Kafam iyice bozuk. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz. Hüzünleniyorum. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. Hepsi boş laf.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz.  Sayıları üçe çıkıyor. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum.

Ali Sirmen: Kader mi?

İleride bir muz kabuğu görüyor. . Kimse bir umar tavsiye edemiyor. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Kafam iyice bozuk. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. Ona iki kişi daha katılıyor. Sohbet ediyoruz. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Olacağı varsa olur. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. İnatçı, dediğim dedik. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. . Çektim arabayı sağa.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. Dayadım tabancayı kafasına. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. Tartışmaya başlıyorlar.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. Otobüsten bileti aldık. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. ”Şoför bıçkın. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. ",. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Hüzünleniyorum. Hepsi boş laf. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz.  Sayıları üçe çıkıyor. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim.