Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi

 
Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi

Cesaret, sebat ve biraz da şansla hayatta kaldılar. . Artık sağlıklı görüntüsü kaybolmuştu, kilo ve güç kaybediyordu. En az altı metre derinliğinde bir çukura düştü. Mahkumlar diğer mahkumlardan izole edildi. Belli ki bir süredir acı soğuğun altında bekliyorlardı. Mahkûmları soğuğa karşı koruyacak az sayıda alan vardı. David'e göre Helen, onu görmek için sık sık gelip, orada olmak için bahaneler buluyordu. David, bu fırsatları kullanmayı öğrenmişti ve kendini sıcak bir yere atıverdi. Bir grup SS adamı seyirci olarak yanında duruyordu. Bu, David'in içinde büyük bir heyecan uyandırdı. David ise açlıktan ölmüş bedenleri taşıması için zorlanmıştı. Biri ona göz kulak olmuş olmalı, diye düşündü. Sadece bir şey onu tam bir umutsuzluktan uzak tutuyordu: Eğer yeni gelen biri olsaydı, işinin biteceğini, oracıkta infaz edileceğini düşündü. . David, Helen'in onun peşinde olduğunu düşünerek kendini mutlu hissetti. Yorgunluktan uyuya kalan David, yoklamayı kaçırmıştı. Helen toplama kampına vardığında görevi ağır taşları kaldırmaktı. Bir gardiyan, David'i bir zamanlar içinden cesetler çıkardığı hendeğin yanından sürükleyerek geçirdi ve onu bir su birikintisinin önüne bıraktı. Uzun bir sessizlikten sonra, nihayet ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. Göze batmayacak şekilde küçük notlarla birbirlerine mesaj gönderiyorlardı ve zaman zaman da yolları kesişiyordu. Her şey böyle başladı. . Polonya'nın soğuk rüzgârı ince giysilerin üzerinden esip geçerken ısınmak neredeyse imkansızdı. Ama neredeyse beş aydır oradaydı. Ceza bölgesinden asla canlı çıkamayacağından emindi. David, hiçbir zaman bir kadınla böyle bir zamanda tür bir ilişki içinde olacağını düşünmemişti. Birileri onun uçurumun kenarında olduğunu, ağır işlerde bir gün daha dayanamayacağını biliyor olmalıydı. Onu aradıklarını anladığında paniklemişti. Birinin Helen'e onun hakkında bilgi verdiğinden emindi. Kırmızı yanakları ise hala sağlıklı ve 'işe yarar' olduğunu gösteriyordu. Bu da aşkın engel tanımaz gücünü gösteren bir apaçık kanıttı. Ve aslında David'in boynundaki ipin bağlanmadığı, David çukura düşünce anlaşıldı.  Bir subay David'in ayaklarının altındaki tahtayı tekmeledi. Grafik tasarımına ilgi duyan 23 yaşındaki Helen, Mart 1942'de Auschwitz kampına gönderilen ilk Yahudiler arasındaydı. Auschwitz'te bu kadar uzun süre hayatta kalmak iyiye işaret olmalıydı. David, Auschwitz'ta rahatlıkla geziniyordu ve her şey hava koşullarıyla başladı. Helen Zipora Spitzer ve David Wisnia, Nazi Almanyası'nın en kötü şöhretli ölüm kampı olan Birkenau'da hayatta kaldıkları her anın son anları olabileceğini biliyorlardı. Mart 1943'te bir pazar öğleden sonrasında, David kaldığı sıcak yerde bir sarsıntıyla uyanmıştı. Gardiyanlar ellerindeki coplarla toprak yollarda ilerliyor ve budaklı ağaçların altında komutlar yağdırıyordu. Strafkompanie ise acımasız işkence yöntemleriyle biliniyordu. Helen'le birlikte olmak ona cesaret veriyordu. En ağır suçları işlemiş ancak affedilmiş mahkumlar Strafkompanie'ye naklediliyordu. David Wisnia ise Auschwitz'den kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. Birbirlerine not göndermeye de devam ettiler. Wisnia, kampa gizlice inşa edilen bir direkten tırmanarak kaçmayı başardı ve ardından Polonya'da yerel direniş gruplarına katıldı. Sadece 16 yaşında olmasına rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle başa çıkmıştı. David o anda kendisini öldüreceklerini düşündü ve depodan sorumlu komutanla yüzleşti. Şarkı söylemeyi seven 16 yaşındaki Polonyalı bir Yahudi olan David ise 9 ay sonra geldi. Kamptaki ölüm sayıları giderek artarken, Helen Naziler'e karşı koymak ve olmaması gereken yerlere gitmemek için yöntemler buluyordu. David esir alanlara şarkı söylerken Helen, kamp istatistiklerini içeren diyagramlar çizimi yapıyordu. Önemli biri haline geldiğini biliyordu ama bu kadar insan onun için duruyorsa, düşündüğünden daha önemli olmalıydı. Bakışmaları ve kısa sohbetleri sanki hiç durmamış gibi devam etti. Daha uzun ve yorucu saatler çalışarak el arabalarıyla çakıl taşıyor ve merkezi drenaj hendeğini kazıyorlardı. Her ikisi de evlerini, ailelerini kaybetmişti ve şimdi sadece suçları Yahudi olmak olan bir yerde esaret altındaydılar. O ve diğer işçiler, dezenfekte edilmiş giysileri öğlen saatlerine kadar asmışlardı. Bir memur, ona ölümle tehdit ederken, David'in içinde bulunduğu çamur ve toprakla kaplı ortam, onun kabuslarını daha da korkunç hale getirdi. Savaşın sona ermesiyle bu çift bir araya gelecek ve David, eşine savaş öncesi babasıyla opera ziyaretlerini anlatacaktı. . Pazar günleri öğleden sonraki nüfus sayımı saat 1'de yapılıyordu. Helen, Auschwitz kadın kampında Naziler için istatistiksel grafikler oluşturan bir grafik tasarımcısıydı. David, cezaevi koğuşundan kurtulduğu için daha da önemli hale geldiğini hissediyordu ve aslında bu durum azımsanacak bir başarı değildi. Solgun mahkûmlar hep beşerli gruplar halinde hazırda bekliyordu. Her ikisi de 'ayrıcalıklı mahkûm' statüsüne yükseldi, ekstra tayın ve daha güvenli işler yapmaya başladı. Helen Spitzer, Auschwitz'de önemli bir pozisyonda olduğu için hayatta kalmayı başarmıştı. İşte bu, diye düşündü; bu iş böyle bitecek. . David, bu noktada dış görünüşün ne kadar önemli olduğunu anlamıştı. Artık karanlık yıllar geride kalmış ve bundan sonra müziğe olan sevgilerini ve daha güzel zamanların anılarını paylaşacaklardı.

Auschwitz Kampında Tüm İmkansızlıklara Meydan Okuyan Çiftin Aşk Hikayesi

Pazar günleri öğleden sonraki nüfus sayımı saat 1'de yapılıyordu. Mahkumlar diğer mahkumlardan izole edildi. Birileri onun uçurumun kenarında olduğunu, ağır işlerde bir gün daha dayanamayacağını biliyor olmalıydı. Bu, David'in içinde büyük bir heyecan uyandırdı. Gardiyanlar ellerindeki coplarla toprak yollarda ilerliyor ve budaklı ağaçların altında komutlar yağdırıyordu. Grafik tasarımına ilgi duyan 23 yaşındaki Helen, Mart 1942'de Auschwitz kampına gönderilen ilk Yahudiler arasındaydı. Helen toplama kampına vardığında görevi ağır taşları kaldırmaktı. . Helen Zipora Spitzer ve David Wisnia, Nazi Almanyası'nın en kötü şöhretli ölüm kampı olan Birkenau'da hayatta kaldıkları her anın son anları olabileceğini biliyorlardı. David, Auschwitz'ta rahatlıkla geziniyordu ve her şey hava koşullarıyla başladı. Ve aslında David'in boynundaki ipin bağlanmadığı, David çukura düşünce anlaşıldı. Bir memur, ona ölümle tehdit ederken, David'in içinde bulunduğu çamur ve toprakla kaplı ortam, onun kabuslarını daha da korkunç hale getirdi. Bir gardiyan, David'i bir zamanlar içinden cesetler çıkardığı hendeğin yanından sürükleyerek geçirdi ve onu bir su birikintisinin önüne bıraktı. David, Helen'in onun peşinde olduğunu düşünerek kendini mutlu hissetti. İşte bu, diye düşündü; bu iş böyle bitecek. . Daha uzun ve yorucu saatler çalışarak el arabalarıyla çakıl taşıyor ve merkezi drenaj hendeğini kazıyorlardı. Yorgunluktan uyuya kalan David, yoklamayı kaçırmıştı. Kırmızı yanakları ise hala sağlıklı ve 'işe yarar' olduğunu gösteriyordu. En ağır suçları işlemiş ancak affedilmiş mahkumlar Strafkompanie'ye naklediliyordu. David ise açlıktan ölmüş bedenleri taşıması için zorlanmıştı. David esir alanlara şarkı söylerken Helen, kamp istatistiklerini içeren diyagramlar çizimi yapıyordu. En az altı metre derinliğinde bir çukura düştü. Polonya'nın soğuk rüzgârı ince giysilerin üzerinden esip geçerken ısınmak neredeyse imkansızdı. Auschwitz'te bu kadar uzun süre hayatta kalmak iyiye işaret olmalıydı. Solgun mahkûmlar hep beşerli gruplar halinde hazırda bekliyordu.  Bir subay David'in ayaklarının altındaki tahtayı tekmeledi. David, cezaevi koğuşundan kurtulduğu için daha da önemli hale geldiğini hissediyordu ve aslında bu durum azımsanacak bir başarı değildi. Artık sağlıklı görüntüsü kaybolmuştu, kilo ve güç kaybediyordu. Bu da aşkın engel tanımaz gücünü gösteren bir apaçık kanıttı. Birinin Helen'e onun hakkında bilgi verdiğinden emindi. Önemli biri haline geldiğini biliyordu ama bu kadar insan onun için duruyorsa, düşündüğünden daha önemli olmalıydı. Birbirlerine not göndermeye de devam ettiler. Helen'le birlikte olmak ona cesaret veriyordu. Şarkı söylemeyi seven 16 yaşındaki Polonyalı bir Yahudi olan David ise 9 ay sonra geldi. . Ceza bölgesinden asla canlı çıkamayacağından emindi. Strafkompanie ise acımasız işkence yöntemleriyle biliniyordu. Bir grup SS adamı seyirci olarak yanında duruyordu. Biri ona göz kulak olmuş olmalı, diye düşündü. Her ikisi de 'ayrıcalıklı mahkûm' statüsüne yükseldi, ekstra tayın ve daha güvenli işler yapmaya başladı. Wisnia, kampa gizlice inşa edilen bir direkten tırmanarak kaçmayı başardı ve ardından Polonya'da yerel direniş gruplarına katıldı. David o anda kendisini öldüreceklerini düşündü ve depodan sorumlu komutanla yüzleşti. Mahkûmları soğuğa karşı koruyacak az sayıda alan vardı. Mart 1943'te bir pazar öğleden sonrasında, David kaldığı sıcak yerde bir sarsıntıyla uyanmıştı. Onu aradıklarını anladığında paniklemişti. Helen Spitzer, Auschwitz'de önemli bir pozisyonda olduğu için hayatta kalmayı başarmıştı. Her ikisi de evlerini, ailelerini kaybetmişti ve şimdi sadece suçları Yahudi olmak olan bir yerde esaret altındaydılar. Belli ki bir süredir acı soğuğun altında bekliyorlardı. Göze batmayacak şekilde küçük notlarla birbirlerine mesaj gönderiyorlardı ve zaman zaman da yolları kesişiyordu. . . David, bu noktada dış görünüşün ne kadar önemli olduğunu anlamıştı. Ama neredeyse beş aydır oradaydı. Artık karanlık yıllar geride kalmış ve bundan sonra müziğe olan sevgilerini ve daha güzel zamanların anılarını paylaşacaklardı. O ve diğer işçiler, dezenfekte edilmiş giysileri öğlen saatlerine kadar asmışlardı. Her şey böyle başladı. Cesaret, sebat ve biraz da şansla hayatta kaldılar. David Wisnia ise Auschwitz'den kaçmayı başaran nadir kişilerdendi. David'e göre Helen, onu görmek için sık sık gelip, orada olmak için bahaneler buluyordu. David, hiçbir zaman bir kadınla böyle bir zamanda tür bir ilişki içinde olacağını düşünmemişti. David, bu fırsatları kullanmayı öğrenmişti ve kendini sıcak bir yere atıverdi. Savaşın sona ermesiyle bu çift bir araya gelecek ve David, eşine savaş öncesi babasıyla opera ziyaretlerini anlatacaktı. Sadece bir şey onu tam bir umutsuzluktan uzak tutuyordu: Eğer yeni gelen biri olsaydı, işinin biteceğini, oracıkta infaz edileceğini düşündü. Kamptaki ölüm sayıları giderek artarken, Helen Naziler'e karşı koymak ve olmaması gereken yerlere gitmemek için yöntemler buluyordu. Helen, Auschwitz kadın kampında Naziler için istatistiksel grafikler oluşturan bir grafik tasarımcısıydı. Bakışmaları ve kısa sohbetleri sanki hiç durmamış gibi devam etti. Uzun bir sessizlikten sonra, nihayet ilk adımlar atılmaya başlanmıştı. Sadece 16 yaşında olmasına rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle başa çıkmıştı.