Ali Sirmen: Kader mi?

 
Ali Sirmen: Kader mi? Ali Sirmen: Kader mi?

Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. Hepsi boş laf. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Tartışmaya başlıyorlar. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Olacağı varsa olur. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. Ona iki kişi daha katılıyor. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. . ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Hüzünleniyorum. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum.  Sayıları üçe çıkıyor. Çektim arabayı sağa. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Otobüsten bileti aldık. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. İnatçı, dediğim dedik.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. Kafam iyice bozuk. Dayadım tabancayı kafasına. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. İleride bir muz kabuğu görüyor. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. . Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. Sohbet ediyoruz. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. ",. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. ”Şoför bıçkın.

Ali Sirmen: Kader mi?

Sohbet ediyoruz. Tahsin’i de daha yeni kaybetmişiz. Otobüsten bileti aldık. Geçenlerde yaşadığımız bir olayı emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bir programda anlattı. Tuzla’da piyade okulunda bir törene gitmek için dışarı çıkmaya hazırlanan genç asteğmenlere Atatürk resmini yakalarına takmaları söyleniyor. Bir emir geldi İstanbul’a gideceğim. Ve deprem hamakatın çaresizliği içindeki adam için değiştirilemez bir kader olarak kalıyor. Çektim arabayı sağa. İleride bir muz kabuğu görüyor.  Haldun Solmaztürk olayın pek sıradan olmadığını söyledi. Kafam iyice bozuk. Tabii şoförün kulağını büküyorlar: “Aman dikkat et, geçenlerde Tahsin’in başına geleni unutma! İki de çocuk bıraktı arkasında. Bu gibi durumlarda hep isyanla karışık olan şunu soruyorum: “Bu kadar hamakat, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar gaddarlık, bu kadar hak tanımazlık, bu kadar sevgisizlik kader mi?”***Kaç yıl oluyor, Bayburt’ta yedek subay askerliğimi yapıyorum. Hepsi boş laf. Yine televizyonda programları izlerken son günlerin en önde gelen tartışma konularından biri: Tarikatlar, cemaatler gözlerini milli eğitime, okullara dikmişler. Onların bu davranışını yadırgayan dört arkadaşı daha tartışmaya katılıyorlar. ”Artık deprem konuşulmasından sıkıldım. Yürek parçalayıcı ve insanın 21. Üçü resim takmak istemeyen, dördü de bunların o davranışına karşı çıkan olmak üzere yedi kişi hakkındaki karar şöyle oluyor: Yedi teğmenin de aynı suçtan TSK’den ihracına karar veriliyor. Devlet de bunları isteyenlere peşkeş çekmeye hazır. Ona iki kişi daha katılıyor. Sordum:-Şimdi söyle ulan, kaza kader mi değil mi?Ama söyle Allah aşkına teğmenim, kaza kader mi değil mi?”Hadi söyle bakalım şimdi!. Benim de yine böyle bir Temel fıkram var: Temel yolda yürürken bir yandan da gazetesine bakıyor. Hüzünleniyorum. Bunlardan biri öneriyi reddediyor. yüzyılda varabildiği zekâ, merhamet, diğerkâmlık, dürüstlük, sevgi ve anlayış düzeyi hakkında hem hüzünlendirecek hem de utanılacak duygularla başbaşa kalıyorum.  Sayıları üçe çıkıyor. Tartışmaya başlıyorlar. Tarikat ve cemaatler TSK’nin başında bir kader midir, değil midir hep beraber göreceğiz. Programa katılan Haldun Solmaztürk bu kararın son derece yadırgatıcı olduğunu söylüyor. Bir şey olmaz evelallah!Hem de kaza dediğin nedir ki? Kaza kader. ",. Ve hemen yapıştırıyor: “Eyvah şimdi düşeceğim. İnatçı, dediğim dedik. Geçen gün Samsun’a gidiyoruz.  Sonunda resmi takmak istemeyen bu üç kişiyle onların bu davranışını kınayan dört arkadaşı arasındaki tartışma soruşturma konusu oluyor. Dayadım tabancayı kafasına.  Gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olayla karşı karşıyayız. ***Gerçekten de kararı anlamak mümkün değildir. Şoför anlatmaya başlıyor: “Teğmenim benim bir sınıf arkadaşım var. Kimse bir çıkar yolu gösteremiyor. Beni yedek teğmen olduğum için olsa gerek şoförün yanındaki mahalle aldılar. Olacağı varsa olur. Çünkü Atatürk resmini takmayı reddedenlerle bu hareketi kınayanlar aynı yaptırıma uğruyorlar. Sevgili,5-6 Şubat gecelerini televizyonun başında Hatay, Malatya depreminin birinci yıldönümü görüntülerini izleyerek geçirdim. Şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boşa gittiğine göre bari konuşmayalım ve canımız sıkılmasın. . Aldım yanıma, başladı söylenmeye. Hangimiz hayatta böyle bir durumla karşılaşmadık? Şoför ulusal tepki koyuyor ortaya. Bu yine de dayatıyor, kaza kader değildir diye. ”Şoför bıçkın. Kimse bir umar tavsiye edemiyor. Bayburt’tan çıkıp Ziganaları tırmanarak başlayan yolculuğumuz ilginç geçiyor. .